ImageChef Custom Images
   
  VİOLİNİST
  İster inan ister inanma
 

İSTER İNAN İSTER İNANMA

        1945 yılında İkinci Dünya Savaşı'nın yeni bittiği günler... Avusturya'daki Amerikan işgal bölgesinde akşam saat yediden sonra sokağa çıkma yasağı konmuştur. Salzburg civarındaki küçük Mittersil kasabasında devriye gezen bir Amerikan eri sokakta bir karaltı farkeder,durması için seslenir, karaltının yürüdüğünü görünce tüfeğini omuzladığı gibi basar tetiğe, karaltı yıkılmıştır. Yaklaşıp fenerini tutar, altmış yaşlarında orta boylu bir adamdır yerde yatan, Şapkası yana fırlamış, gözlüğü kırılmıştır. Er bakar, hiç bir hareket yoktur. Ölmüştür altmışlık adam, Kültür dünyası ertesi gün öğrenir çağın büyük bestecisi Anton Von Webern'in ölümünü. Viyana'  dan kızını ve torunlarını görmeye gelen bu tuhaf insan, gene gerçekten garip bir biçimde hayattan ayrılıp gitmiştir.O anda unutmuştu yasağı belki kafasındaki ses bileşimleri arasında duymamıştı erin bağrışını, Atonal müzik akımının bu seçkin siması en kısa orkestra parçasının yazarıdır. Onbeş saniye sürer bu parça...Ayrıca yedi mezurluk bir müzik cümlesi üzerime <240 defa tekrarlanacaktır> notunu eklemiştir.Berlin' de çalındı bu eser, Ancak dört piyanist nöbetleşe çalarak çıkabildiler işin içinden . Beheri yedi mezuru altmış defa tekraryabildi ve içlerinden biri <Altmış birinci defa çalsaydım delirebilirdim...> demeyi unutmadı.

        Müziğin İster inan İster inanma sütun ve çerçevesinde yer alabilecek simalarından biride Daniel Steibelt olabilirdi.İyi bir piyanist çok hızlı bir besteciydi Steibelt. Napoleone'un Austerlitz zaferinden sonra <Savaş Tanrısının Bayramı> adlı bir opera besteleyip bir ayda tamamlıyıvermiş.. İki kusuru varmış Steibelt'in; İslah kabul etmez bir kleptoman oluşu ve kendiisini çağının devi Beethoven'le kıyaslaması. İnsafsızca aşırırmış beğendiği melodi ve fikirleri.Tabii o zaman şaşmamak lazım  gerekiyor hızlı yazışına. Beethoven'le da tanışmış Steibelt. Viyana'da Kont Fries'in evinde rastlamışlar birbirlerine. Ertesi hafta buluşmalarında yeni bestelediği bir beşliği getirmiş Beethoven'e, eser çalınmaya başlayınca birinci bölümün melodi ve değişimleriyle kendi Op.11 <üçlü> sünden aldığını gören Beethoven'in adamın notalarını yırtışı ünlü bir olaydır. Steibelt'in tüm yazdıkları yeri bulmuş, kütüphane ve arşivlerin tozlu raflarında unutulup gitmişlerdir. Ancak bir buluşu yaşıyor: <Ped.> kısaltması. Piyano partilerinden pedal kullanılması gereken yerlere <Ped.> , kısaltmasını o düşünmüş, ilk o uygulamış. Eh o kadar yararı dokunmuş Steibelt'in.   

        Bir büyük bestecinin merakı da müzik tarihinin garabetleri arasına katılabilir rahata: 19'uncu yüzyılın ünlü bohemyalı müzikçisi Anton Dvorak'ın trenle ilgili herşeye düşkünlüğü. Prag'da bulunduğu yıllarda kentin en büyük tren istasyonu Franz Joseph garına gider, gişe memurlarından başlayarak hamallarla, hareketmemurlarıyla, tren makinistleriyle konuşur, tarifeleri ezbere bilir, kalkış ve varışları denetlermiş. Konservatuar'da Profesörken cebinden trenli saati çıkarır, 11.20'de gelmesi gereken Brünn-Prag ekspresinin gelip gelmediğini sorması, katarin lokomotif sürücüsü Yaroslav Votruba'nın kendisine anlatacak birşeyi olup olmadığını anlaması için öğrencilerinden birini yollarmış gara. Bu öğrenciler arasında sonradan ün yapacak Suk, Novak, Fibich, Nedbal ve Lehar gibi müzikilerde defalarca yer almışlardır...Kızı Ottile ile nişanlı olan geleceğin değerli müzikçisi Suk, doğduğu şehri ziyaretten Prag'a dönünce sorguya çeker Dvorak: <Nasıl geçti yolculuk?> Öğretmeni ve Kayınpederinin merakını bildiğinden kendini hazırlayan Suk cevap verir: <Mükemmel... 2'yi 34 geçe tam zamanında Krekoviç'e geldik ... 3'ü 18 geçe Benschau'ya ulaştık...Lokomotif su aldı. On dakika sonra kalktık... 6'ya 10 kala Prag'a vardık.Tren'in numarası 10726 idi...> Dvorak parlar birden: <Tanrım şu deveye bakın, bilmiyor musun ki 10726 ancak lokomotifin fabrika numarası olabilir.Benschau katarının numarası 187'dir > Kızına dönüp devam eder: < Ve  sen de böyle bir adamla evlenmek istiyorsun ha????????>. New York Şehir Konservatuarı yöneticiliğine getirilince merakının cennetine düşer Dvorak. Her akşam bir defa kentin en büyük garı Grand Central'a gidip dev lokomotifleri, yataklı vagonları, lokanta vagonlarını seyreder, lüks Chicago ekspresi kalkınca evine dönermiş... 

 
  Bugün 12790 ziyaretçi (24043 klik) kişi burdaydı! süper KLASİK MÜZİK SİTESİ -VİOLiNİST-