ImageChef Custom Images
   
  VİOLİNİST
  Klasik müzik güncel
 

Klasik Müzik Dünyasından Haberler

 

Orkestra Kral'ın şerefine çalacak...Akbank Oda Orkestrası Nemrut Dağı'nın Zirvesinde...

Adıyaman'ın Kahta ilçesinde Nemrut Dağı'nın 2 bin 206 metre yüksekliğindeki zirvesinde bulunan ören yerindeki 2000 yıllık tarihi eserlerin kurtarılmasına yönelik uluslararası bilimsel çalışmaların ikinci yılında bir ilke daha imza atılacak. Kral Mithridates'in taç giydiği gün olan 14 Temmuz'da, Akbank Oda Orkestrası, dağın zirvesindeki doğu terasta konser verecek. UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'nde bulunan, arkeoloji çevrelerinde dünyanın 8. harikası kabul edilen Kommageneliler'in kutsal tapınağında yer alan aslan horoskopu üzerindeki astrolojik dizilişin tarihi olan 14 Temmuz M.Ö. 109, Kommagene Kralı ve Kommagene uygarlığının kurucusu Mithridates Kallinikos'un taç giydiği günü gösteriyor. Vali Halil Işık, Nemrut Dağı'ndaki Kommagene uygarlığından kalan tarihi eserlerin Helenistik dönemin en güzel sanat eseri olduğunu, doğu ve batı uygarlıklarının, inançlarının, sanatının bir arada yaşatıldığı o dönemin tarihi hakkında günümüze bilgi aktaran önemli bir kaynak kabul edildiğini söyledi.  
Kral Mithridates'in 4 Temmuz M.Ö. 109'da taç giydiğini ve o gün oluşan astrolojik olayın Nemrut'ta bulunan ve dünyada başka örneği olmayan aslan horoskopunun üzerindeki astrolojik kompozisyonda belirtildiğini anlatan Işık, "Nemrut'taki tarihi eserlerin kurtarılması için çalışmalar, bu nedenle geçen yıl 14 Temmuz'da başlatılmıştı" dedi. Vali Işık, bilimsel çalışmaların Kültür Bakanlığı'nın izni ile Hollanda Amsterdam Üniversitesi başkanlığındaki uluslararası kurulun katılımı ve Uluslararası Nemrut Vakfı'nın sponsorluğu ve koordinasyonunda başlatıldığını anımsattı. Bu yıl 14 Temmuz'un, Nemrut'un kurtarılması çalışmasının yıldönümü olarak ilan edildiğini belirten Işık, şöyle devam etti: "14 Temmuz'da Uluslararası Nemrut Vakfı tarafından organize edilen uluslararası ve ulusal katılımın sağlanacağı toplantıda, geçen yıl ve bu yıl yapılan çalışmalar değerlendirilecek, önümüzdeki yıllarda öngörülen çalışmalar tartışılacak. Toplantıya Kültür Bakanlığı temsilcileri, Adıyaman Valiliği, Amsterdam Üniversitesi, Uluslararası Nemrut Vakfı, Dünya Anıtlar Fonu, yurtiçi ve yurtdışındanbilim adamları, Hollanda Büyükelçisi Sjoerd J.H. Gosses, yerli ve yabancı gazeteciler katılacak." Aynı gün, çalışmaya katkı sağlayan Akbank Kültür Müdürlüğü'nün desteğiyle Akbank Oda Orkestrası Nemrut'taki doğu terasta konser verecek, projede yer alan bilim adamlarının katılımıyla konferans düzenlenecek.

Hürriyet Gazetesi, 12 Temmuz 2002, Cumartesi

Fazıl Say İstanbul Caz Festivali'nde Stravinsky'nin Bahar Ayini'ni Tek Başına Yorumlayacak

Piyanist Fazıl Say, bu sene 5 ve 20 Temmuz günleri arasında düzenlenecek 9. Uluslararası İstanbul Caz Festivali'nde Igor Stravinsky'nin "Le Sacre du Printemps" (Bahar Ayini) adlı yapıtını sahnede tek başına yorumlayacak. Say'ın, bestecinin dört el piyano için bestelediği bu yapıtını özel olarak hazırlanmış bilgisayar programı desteğiyle sahnede icra edeceği açıklandı. 15 Temmuz'da Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Anadolu Oditoryumu'nda saat 19:00'da başlayacak konserinin ilk yarısında Stravinsky yorumlayacak olan sanatçı ikinci yarısında ise caz doğaçlamalarına yer verecek.

Fazıl Say'ın, Stravinsky'nin Bahar Ayini adlı yapıtını yine bilgisayar desteğiyle tek başına yorumladığı CD kaydı geçtiğimiz yıl Teldec firmasından piyasaya çıkmış ve özellikle Fransız müzikseverler arasında büyük heyecan yaratmıştı.

Hacettepe Devlet Konservatuarı Senfoni Orkestrası Berlin'de

Berlin'de düzenlenen "Avrupa Yaz Müzikleri-Young Euro Classic" Festivalinde Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı Senfoni Orkestrası şef İbrahim Yazıcı yönetiminde piyanist Özgür Aydın ve trompet sanatçısı Cem Sevgi solistliğinde bir konser verecek. 2 Ağustos 2002 tarihinde Berlin'in ünlü Konzerthaus salonunda düzenlenecek konserin programı şöyle

Paul Hindemith ; Uvertür "Amor and Psyche" (1943)
Mahir Çetiz ; Entrodüksiyon ve Tango (2001)
Dimitri Shostakovich ; Piyano, trompet ve orkestra için op. 35 do minör konçerto (1933)
Ertuğ Korkmaz ; "Gölgeler" (2000)

Igor Stravinsky, "Ateşkuş" Orkestra Süiti (1919 versiyonu)

Festival web sayfasını ziyaret etmek için tıklayın

 

 

Kanada'da Bir Türk Genci Dünya İkincisi Oldu

Opera sanatçısı bas Burak Bilgili, Dünya Gençlik Müzik Birliği Kanada Birimi tarafından Haziran ayı içerisinde gerçekleşen "Uluslararası Jeunesses Musicales Montreal Şan Yarışması"nda dünyanın her tarafından katılan bir çok genci geride bırakarak ikincilik ödülüne layık görüldü. Bas sesiyle jüriyi büyüleyen Burak Bilgili ayrıca 15.000 USD'lik para ödülünün de sahibi oldu. Kanada jüri heyeti üyesi ve JM Kanada Başkanı Joseph Rolueau, Bilgili hakkında "Türklerin ve opera dünyasının divası Leyla Gencer ile birlikte bir çok operada sahne aldım. Bence bu çocuk da geleceğin en büyük seslerinden biri olacak. Müthiş bir yetenek..." yorumunu yaptı. 1974 doğumlu olan Burak Bilgili İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ile bir çok konserler vermiş, Leyla Gencer ve Güzin Gürel'in öğrencisi olmuş genç bir yetenek. Halen çalışmalarına burslu olarak Philadelphia Müzik Akademisi Şan Bölümünde devam ediyor.

 

Marlboro Müzik Okulu ve Festivali 52. Kez Kapılarını Açıyor

ABD'nin ve dünyanın en köklü müzik festivallerinden Marlboro Müzik Okulu ve Festivali bu sene 52. kez müzikseverlerle buluşuyor. İçlerinde Türk viyolonsel sanatçısı Efe Baltacıgil'in de bulunduğu günümüzün yaklaşık 50 kadar üstün yetenekli genç sanatçısı Vermont eyaletinde yedi hafta boyunca müzik dünyasının usta isimleriyle birlikte çeşitli etkinliklere katılacaklar. Sanat yönetmenliğini Richard Goode ve Mitsuko Uchida gibi günümüzün iki önemli  piyanistinin üstlendiği festivalin bu seneki tanınmış konukları arasında Guarneri, Juilliard ve Mendelssohn yaylı çalgılar dörtlüleri yer alıyor. Bu seneki festivalin konuk bestecisi Osvaldo Golijov. Ernst Haefliger lied sınıflarına öğretmenlik yapacak, Barok dönem uzmanlığıyla tanınan çellist Anner Bylsma ise Marlboro'nun toplam 80 katılımcı sanatçısıyla Bach ve Boccherini'ye yaklaşımını paylaşacak.

Orfeon Oda Korosu Bir Kez Daha Dünya Birincisi

Şef Elnara Kerimova yönetimindeki Orfeon Oda Korosu, 2-6 Temmuz tarihleri arasında Kanada’nın Powell River kentinde düzenlenen 10.Kathaumixw Uluslararası Koral Yarışması’nda Oda Koroları kategorisinde birinci oldu. Avrupa Kıtası dışında Türkiye’yi temsil eden ilk koro olan Orfeon, 13 ülkeden 34 koronun katıldığı festivalde yarışmalar ve konserlerdeki geniş repertuarı ve otantik kıyafetleri ile de büyük beğeni topladı. Kültür Bakanlığı’nın katkıları ile katıldıkları 10.Kathaumixw Uluslararası Koral Yarışması’nda dört konser veren ve kapanış konseri için  oluşturulan dünya korosunda yer alan Orfeon’un albümü konser salonlarında  kapışıldı. 6 Temmuz akşamı Festival birincileri özel konserinde sahne alan Orfeon Oda Korosu, Türk ve dünya folklorundan örneklere yer verdiği programını tüm konserlerinde büyük istek alan, seyirci katılımıyla seslendiği "Walzing Matilda" parçasından sonra ayakta alkışlandı. Dünya Koral Müzik Federasyonu Genel Sekreteri Jean Claude Wilkens, Orfeon'un renkli repertuarı ve dinamizmi ile Festivale farklı bir renk kattığını ve müziklerinin çok güzel olduğunu bildikleri Türkiye'nin katılımından dolayı duydukları memnuniyeti dile getirdi. Festival değerlendirme toplantısında Türkiye'den Orfeon Oda Korosu'nun katılımını, 10. Yıl Kutlamaları kapsamında bir yenilik olarak nitelendiren Festival Başkanı Don James, her konserinde üst düzey bir performans sergileyen Orfeon'un seyirciler ve diğer korolarla kurduğu sıcak ilişkiler ile de Kanada ve Türkiye arasında bir köprü oluşturduğunu belirtti. 1999 yılında da İngiltere’de Dünya Birincisi olan, ardından Avusturya’da yapılan Dünya koro Olimpiyatı’nda dört gümüş madalya kazanan Orfeon Oda Korosu, dünyanın dört bir yanından davetlerle Türkiye’ye geri dönüyor...

 

Efe Baltacıgil Philadelphia Orkestrası Viyolonsel Grup Şefi Yardımcılığı Görevine Seçildi

Philadelphia'da bulunan Curtis Müzik Okulu'ndan yeni mezun olan viyolonsel sanatçımız Efe Baltacıgil aynı şehirde bulunan dünyaca ünlü Philadelphia Orkestrası'nın 13 Haziran 2002'de açtığı Viyolonsel Grubu Şef Yardımcılığı pozisyonu için başvuruda bulunmuştu.  Başvuru sonrasında uzun ve yorucu dört sınava tabi tutulan Efe Baltacıgil'in bu pozisyona kabul edildiği geçtiğimiz günlerde Orkestra yönetimi tarafından açıklandı.

 

Ozan ve Burcu Tunca Kanada'da Ödül Aldılar

Ozan ve Burcu Tunca'nın, kemancılar Meredith Maddox ve Emily Hanna ile Kurdukları Quartet alla Turca isimli yaylı sazlar dörtlüsü 30 Mayıs 2002 tarihinde NUMUS 2002 Chamber Competition adlı yarışmada büyük ödüle layık görüldü. Kanada'nın Waterloo şehrinde yapılan bu yarışmada sadece 1975 yılından sonra yazılmış eserler yer alabiliyor. Quartet alla Turca biri Kanadalı bir besteciye ait olmak üzere kuartet için yazılmış dört eserle katıldığı yarışmadan sonra NUMUS tarafından gelecek sezon için bir konser ve Masterclass vermek üzere aynı şehre davet edildi. Florida Eyalet Üniversitesinde 2000 yılında kurulan Quartet alla Turca, Eppes Foundation tarafından da daha önce ödüle layık görülmüş ve üniversitedeki kompozisyon bölümü öğrencilerine kuartet yazmak konusunda yardımcı olmak üzere görevlendirilmişti. Kanada’da bu sefer Kanadalı bir bestecinin bir eserini okumak ve besteciler için verilen workshop'da yer almak için davet edilen grup, ileride Türkiye'de de benzer çalışmalar yapmayı amaçlıyor.

İngiliz Konservatuarına Öğrencileriyle İlişki Kuran Bir Öğretmenin Atanması Sonucu Kurumda Görev Yapan İki Ünlü Piyanist İstifa Etti

İngiltere'de bulunan "Royal Northern College of Music" adlı yüksek prestijli müzik kurumuna önceki yıllarda öğrencileriyle cinsel ilişki kurduğu bilinen Malcolm Layfield adındaki profesörün atanması, bu kurumda görev yapan ünlü piyanistler Martin Roscoe ve Kathryn Stott'u istifa ettirdi. Roscoe ve Stott kurumda piyano eğitimi bölümünde görev yaparken sene başında yeni atanan profesör Layfield yaylı çalgılar bölümünün başına getirilmişti. Piyanist Martin Roscoe'nun Layfield hakkındaki bu bilgiyi açığa çıkarması üzerine kurum bir soruşturma başlatmış ve Layfield bunun  üzerine 1980'li yıllarda ve 1990'ların başında en az altı öğrencisiyle ilişkiye girdiğini itiraf etmişti ama Layfield'ın ilişkiye girdiği öğrencilerin hiçbirinin 18 yaşının altında olmaması ve "taciz" unsurunun ilişkilerinde yer almamış olmaması konservatuar yönetimini soruşturmayı daha fazla derine indirmemeye sevketti. Buna rağmen bu durumu kabullenemeyen Roscoe basına yaptığı açıklamada öğretmen ve öğrenci arasındaki bu gibi ilişkilerin mutlaka yasaklanması gerektiğine inandığını söyledi ve sözlerine şunları ekledi : "Bu konuda bir kampanya açmayı bile düşünebilirim. İnsanlar çocuklarını bu kurumlara gönül rahatlığıyla gönderebilmeli. Bu örnekte güvenin ve sorumluluğun inanılmaz bir şekilde suistimali söz konusu". Piyanist Kathryn Stott ise "Bu resmen öğretmen olarak öğrenciler üzerindeki hakimiyetinizi kötüye kullanmak demektir. Öğrencilerin gereksinim duydukları şey onlara her koşulda rehberlik edecek ve kişiliklerine saygı duyacak bir öğretmenin varlığı olmalıdır." diye konuşmuş.

 

 

 

Avrupa'nın Müzik Oscar'ı Türk Piyanist İkizlerin

Avrupa'nın Müzik Oscar'ı olarak adlandırılan Echo Klassik 2002 ödülünün sahipleri Almanya'nın Frankfurt kentinde düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı. Echo Klassik büyük ödülünü, Ferhan ve Ferzan Önder kardeşler kazandı. Uzun süredir bu ödüle aday gösterilen ikiz kardeşler Ferhan ve Ferzan Önder, Frankfurt Hilton Oteli'nde düzenlenen toplantıda ödüllerini aldı. 13 Ekim'de Frankfurt Alte Oper Salonu'nda gerçekleştirilecek olan Avrupa Müzik Oscarları gecesinde canlı yayında ödüllerine resmen kavuşacak olan Türk piyanistler, bu başarılarını Türk ve Alman basın mensuplarıyla paylaştı. Küçük yaşlarda müziğe başlayan Önder kardeşler, özellikle babalarının müzikle uğraşmasının kendilerini etkilediğini ve ailelerinin de desteğiyle bugünkü konuma geldiklerini ifade ettiler. Bugünkü başarılarını, ailelerinin verdiği destek sayesinde elde ettiklerini belirten Ferhan ve Ferzan Önder "Bu ödülü almaktan gurur duyuyoruz. Özellikle bir Türk sanatçısı olarak Almanya gibi bir ülkede bu kadar önemli bir ödülü almaktan dolayı çok sevinçliyiz. Başarılarımız ileriye dönük olarak devam edecektir. Bizi desteklemeye ve dinlemeye devam edin" dedi. Ödülleri açıklayan Echo Klassik Genel Müdürü Prof. Werner Hay ile Anca Monica Pandela, bu ödülü başarılı Türk ikizlerine vermekten dolayı mutlu olduklarını ve ileriye yönelik olarak daha büyük başarılar elde edeceklerine kesin gözüyle baktıklarını söyledi. 20 değişik kategoride sunulan ödüller, 1994 yılından bu yana veriliyor.

Cumhuriyet Gazetesi,  28 Haziran 2002, Cuma

 

Efsanevi İsviçre'li Tenor Hugues Cuénod 26 Haziran'da 100 Yaşına Girdi

1902 yılında Vevey, İsviçre'de doğan ünlü sanatçı Viyana'da şan eğitimi aldı. Cuénod sahneye ilk kez 1928 yılında Ernst Krenek'in Jonny Spielt Auf operasında çıktı. Ertesi yıl Noel Coward'ın arkasından New York'a giderek Coward'ın Bitter Sweet adlı operetinin Broadway prömiyerinde rol aldı. Önce Cenevre ardından 1934 yılında Paris'e yerleşen sanatçı burada Nadia Boulanger'nin topluluğu ile birlikte Monteverdi'nin madrigallerinin ilk taş plak kayıtlarında görev aldı. Ayrıca bu dönemde Offenbach ve Claude Terrasse'ın yapıtlarının ilk seslendirilmelerinde bulundu. İkinci Dünya Savaşının ardından 1950'lerde Cuénod, Daniel Pinkham ile birlikte Couperin'in çoktandır unutulmuş üç takım Leçons de Ténèbres'sini ortaya çıkarttı ve kaydetti. Bu kayıttan çok etkilenen Stravinsky sanatçıyı Venedik'te 1951 yılında ilk kez seslendirilen The Rake's Progress adlı eserindeki Selim rolü için davet etti ve daha sonra Threni kantatını  Cuénod'ya ithaf etti. Cuénod yine 1950'li yıllarda Bach'ın pasyonlarının daima aranılan sesi olmuştu. Opera sahnesinde başarıyla yorumladığı roller arasında Mozart'ın Figaro'nun Düğünü'nde Don Basilio, Rimsky Korsakov'un Altın Horoz'unda Kral Dodon, Ravel'in l'Heure espagnole'ünde Torquemada sayılır. Cuénod New York Metropolitan Operası'na ilk kez çıkan en yaşlı opera sanatçısı unvanını da taşıyor. Cuénod Metropolitan'a ilk kez 85 yaşındayken Puccini'nin Turandot'unda İmparator Altoum rolünde çıkmıştı.

Üç Tenor Dünya Kupası'nda buluştu

Dünyaca ünlü 3 tenor Jose Carreras, Placido Domingo ve Luciano Pavarotti, dünya kupası maçlarının hafta sonunda sona ermesi dolayısıyla Japonya'da konser verdi. Yokohama Arena'da verilen konserde 10 bin dolayında kişi, ünlü üçlüyü yağmur altında izledi. Konserde bazı yerler için bilet fiyatının bin dolar olduğu belirtildi. Üç tenor, birlikte konser vermeye 1990 Dünya Kupası'nda Roma'da başlamıştı. Domingo, Salı günü yaptığı basın toplantısında, bunun üçlünün son konseri olacağı yolundaki söylentileri yalanlamış, "bunun bir yanlış anlama" olduğunu söylemişti.

 

Luciano Pavarotti, Sahneyi 70. Yaşını Kutlayacağı 2005 Yılında Bırakacağını Açıkladı

Ünlü tenor Pavarotti beklenen açıklamasını sonunda CNN'in "Connie Chung Tonight"  programında yaptı ve 2005 yılında opera sahnelerine veda edeceğini hayranlarına duyurdu. Muhabire şakayla karışık "2005'in Ekim ayından itibaren artık duştayken bile opera söylemeyeceğim" diyen Pavarotti bir diğer önemli açıklamasını da sevgilisiyle ilgili yaptı ve bu yıl içinde onunla evleneceğini duyurdu. 32 yaşındaki Nicoletta Mantovani ile 6 yıldır birlikte olan Pavarotti sevgilisi uğruna 34 yıllık karısı Adua'yı terketmişti. Pavarotti'nin Adua ile olan evliliğinden hepsi de Mantovani'den yaşça büyük üç kızı bulunuyor. 2002 yılı aslında Pavarotti için hiç de uğurlu bir yıl sayılmaz; ünlü tenor bu yılın Ocak ayından bugüne hem annesini hem de babasını kaybetti "Bu iki güzel insan 74 yıl boyunca aynı yaşamı paylaştılar, geride çok güzel hatıralar bırakarak gittiler, şimdilerde ne zaman aklıma gelseler ağlamıyorum, sadece gülümsüyorum..." diye konuşan Pavarotti gazeteciye son New York Metropolitan iptalleriyle ilgili de konuşmuş : "Çok gereksiz ve aptalca tepki gösterildi, çıkıp söyleyemezdim çünkü laranjit olmuştum ve konuşamıyordum"

Aida Operası İki Yıl Aradan Sonra Mısır'da Yeniden Sahnelenecek

Opera dünyasında artık bir klasik haline dönüşen "Giza Piramitlerinde Aida" iki yıl aradan sonra bu Ekim'de tekrar operaseverlerle buluşuyor. Giuseppe Verdi'nin Mısır Hıdivi İsmail Paşanın siparişi üzerine 1869'da bestelediği Aida operası Giza Piramitlerindeki "doğal" dekorunda güvenlik gerekçesiyle 1999'dan beri sahnelenemiyordu. 10-13 Ekim tarihleri arasında sahneye konulacak olan operada Mısır'dan ve ülke dışından toplam 354 kişilik oyuncu kadrosu yer alacak. İlk defa bu yıl Mısır'lı özel bir  şirketin Aida temsillerinin bütün tanıtım haklarını 400.000 $'a satın aldığı da duyuruldu. Bilet fiyatları turistler için 150 $ ile 400 $ arasında değişiyor. Mısırlı seyirciler için bu rakamlar biraz daha düşük olarak açıklandı.

Efsanevi Wagner Tenoru Sandor Konya 78 Yaşında Öldü

 

Richard Wagner operalarındaki rolleriyle tanınan ünlü Macar tenor Sandor Konya'nın 20 Mayıs günü İspanya adalarından Ibiza'da yaşama veda ettiği ajanslarca bildirildi. 23 Eylül 1923 tarihinde Macaristan'a bağlı Sarkad'da doğan Konya kariyerinin ilk döneminde Macaristan, İtalya ve Almanya'da çalıştı. Sahneye ilk kez 1951 yılında Bielefeld Operası'nda Mascagni'nin Cavalleria Rusticana operasındaki Turiddu rolüyle çıktı. 1955'de Berlin'de o zamanki adı Staedtische Oper olan Deutsche Oper kadrosuna katıldı. Sandor Konya ABD 'de ilk kez Puccini'nin La Fanciulla del West operasındaki Dick Johnson rolüyle San Fransisco Operası'nda sahne aldı, Milano La Scala sahnesine ilk çıkışı ise Parsifal operasıyla oldu.

Bayreuth Festivali'nde rol aldığı bir Lohengrin temsili sonrasında Metropolitan Operası'ndan teklif alan Konya burada ilk kez 1961 yılında sahne aldı. Konya sonraki yıllarda Avrupa, Japonya, Güney Amerika'ya turneler gerçekleştirdi ve pek çok kayıt yaptı.

Ünlü Macar eleştirmen Laszlo Dalos, Sandor Konya'nın 1956 Macar Devrimi'ne kadar kendi ülkesinde tanınmadığını, ünlü tenorun farkına ülke olarak bu tarihten sonra varmaya başladıklarını söylemiş. Konya memleketi Macaristan'ın Devlet Operası'nda ilk kez 1964 yılında sahneye çıkmıştı. Dalos ayrıca Sandor Konya'ya Macarların, Alman opera geleneğinin bir ürünü gözüyle baktıklarını da sözlerine eklemiş. Konya bugün asıl ününü 1961'den 1974'e kadar tam 14 sezon boyunca sahnesinde Wagner söylediği Metropolitan Operası'na borçlu. Konya sahnelerden çekildikten sonra 1980'lerde Ibiza adasına çekilmiş ve orada opera sanatını geliştirmeye dönük çalışmalar yapan Pro Arte adlı vakfı kurmuştu.

Ünlü Çağdaş İngiliz Besteci ve Orkestra Şefi Oliver Knussen'ın 50. Yaşı Kutlanıyor

İngilizlerin son yıllarda yetiştirdiği en önemli müzik adamlarından 1952 Glasgow doğumlu besteci ve orkestra şefi Oliver Knussen içinde bulunduğumuz Haziran ayında 50. yaşını kutluyor. 12 Haziran akşamı gerçekleştirilen 50. yaşgünü özel konserinde hepsi de Oliver Knussen'ın yakın müzisyen dostları olan Julian Anderson, Louis Andriessen, Elliott Carter, Magnus Lindberg, Augusta Read Thomas ve Mark-Anthony Turnage gibi bestecilerin hepsi de Knussen'a ithaf edilen ondan fazla çağdaş yapıtının prömiyer icraları gerçekleştirildi. Knussen'ın bir diğer arkadaşı besteci George Benjamin de bu özel konserde London Sinfonietta'yı yönetti. Knussen çağdaş müzik icralarıyla tanınan bu önemli topluluğun 1998'den beri şefliğini yapıyor. Benjamin, arkadaşı Knussen için övgü dolu konuşmuş : "Günümüzde onunkiler ayarında yapıt ortaya koyabilmiş çok az sayıda besteci vardır. Orkestra şefi olarak da Knussen kadar yöneteceği yapıtların üstüne titizlikle eğilen, onları yetkinlikle kavrayabilmiş müzik adamı azdır". Besteci Augusta Read Thomas da Oliver Knussen'ın hayranlarından, öyle ki onu Mahler, Debussy ve Stravinsky ile kıyaslıyor. Londra'daki yaşgünü konserinde Knussen'a ithaf ettiği perküsyon, arp, piyano ve trompet için yazılmış Light the First Light of Evening adlı bestesi seslendirilen genç besteci Read Thomas, Knussen'la Tanglewood'da tanışmış. Bu özel geceden çıkan bir mesaj daha var ki o da Knussen'ın insan yönüyle ilgili. Şöyle demiş George Benjamin: "Bugüne kadar Oliver Knussen'ın olağanüstü zekası ve ince mizahıyla sürekli beslenmemiş olsaydım kuşkusuz yaşamım çok daha fakirleşecekti".

Ankaralılar Beethoven'ın Senfonilerine Doyacak

Bilkent Senfoni Orkestrası 25 Haziran'a kadar Bilkent Konser Salonu'nda vereceği 5 konserde Beethoven'ın tüm senfonilerini yorumlayacak. İsviçre'li şef Karl Anton Rickenbacher'ın yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası'nın "Tüm Beethoven Senfonileri" serisinin dünkü ilk konserinde Beethoven'ın 1 ve 6 (Pastoral) numaralı senfonileri seslendirildi. Beethoven'ın 2 ve 7 numaralı senfonilerinin sunulacağı 15 Haziran tarihli ikinci konserin ardından 18 Haziran'da 4 ve 5 numaralı, 22 Haziran'da da 8 ve 3 (Eroica) numaralı senfoniler yorumlanacak. Konserler, orkestranın 25 Haziran'da "Leonore" uvertürü ile ünlü 9 numaralı senfoniyi seslendirmesiyle son bulacak.

Gürer Aykal'ın İtalya Çıkarması

İtalyan RAI Devlet Senfoni Orkestrası'nın Torino'da verdiği "İlkbahar Konserleri" dizisinin sonuncusunu konuk şef olarak yöneten Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası daimi şefi Gürer Aykal'dan İtalyan basını övgüyle söz etti. Soprano Barbara Hendricks'in solist olarak katıldığı konserde orkestra Sibelius'un "Finlandiya" ve Çaykovski'nin 5 numaralı senfonisini seslendirdi. "La Stampa" gazetesinin Torino baskısında Aykal için "Çaykovski'yi abartmadan, aslına sadık kalarak ve romantik tonlamasını yaşatarak orkestraya çaldırtan dinamik şef" ifadesine yer verildi.

 

16. Uluslararası İzmir Festivali "Nazım'a Armağan" Gösterisiyle Start Aldı

 

İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı'nın (İKSEV) düzenlediği 16. Uluslararası İzmir Festivali, 7 Haziran Cuma günü tarihi Kadifekale'de Genco Erkal'ın Nazım Hikmet'in şiirlerinden derlediği "Nazım'a Armağan" gösterisiyle başladı. 4 Ağustos'a kadar sürecek festivalde, Karadeniz Filarmoni Orkestrası, İspanyol Ulusal Balesi, Berlin Filarmoni Kemanları, José Carreras, Efes Gladyatörleri Gösterisi, Vincenzo Bellini'nin Norma Operası ve Türk Bestecileri Konseri gibi etkinlik ve topluluklar yer alacak. Kadifekale'deki açılıştan sonra 11 Haziran Salı günü Efes Antik Tiyatro'da Vincenzo Bellini'nin Norma'sı sahnelenecek. Efes'te sahnelenecek ilk opera olan Norma'nın orkestra şefi Roberto Benzi, koro şefi de Hans Joachim Gallus. Başrolleri İzmir Devlet Opera ve Balesi (İZDOB) Müdürü Hakan Aysev, devlet sanatçısı Ayhan Baran, Arses Yıldızca, Ayşe Tek, Filiz Kıratlı ve Hüseyin Genç paylaşıyor. Kadifekale'de gerçekleştirilecek ikinci etkinliğin konuğu Berlin Filarmoni Kemanları 1 Temmuz Pazartesi günü seyirciyle buluşacak.

Ahmet Adnan Saygun, Nevit Kodallı, İlhan Usmanbaş, Muammer Sun, İlhan Baran, Cenan Akın, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin ve Gürer Aykal'ın eserlerinin yorumlanacağı Türk Bestecileri Konseri 9 Temmuz'da Efes Celcius Kütüphanesinde. Konsere İDOB Genel Müdürü bariton Mesut İktu ile Rus piyano sanatçısı Sergei Gavrilov solist olarak katılacaklar. Festivalin önemli etkinliklerinden biri de tenor Jose Carreras'ın Isabel Rey ile birlikte Efes Antik Tiyatro'da vereceği konser. Carreras ve Rey orkestra şefi David Gimenez'in yöneteceği konserde Strauss, Tosti, Costa, Bellini, Rendine, Arditi, Gastaldon, Lehar, Falvo, Acampora, Cardillo, Chapi, Jimenez, Rey, Cabellero ve Lara'nın eserlerini seslendirecekler.

Vedat Kosal Araştırma Merkezi Açıldı

Geçen yıl kaybettiğimiz piyanist ve araştırmacı Vedat Kosal (1957-2001) ölümünün birinci yıldönümünde 3 Haziran Pazartesi günü Yıldız Teknik Üniversitesi'nde düzenlenen bir törenle anıldı. Annesi Renin Kosal tarafından üniversiteye bağışlanan sanatçının üç konser piyanosu, çok sayıda notası, müzik ansiklopedileri ve kütüphanesi bundan böyle Vedat Kosal Araştırma Merkezi adıyla kurulan birimde sergilenecek. Merkezin açılışında merhum piyanistin yakın dostu Aydın Karlıbel de bir konser verdi. Karlıbel resitalinde Liszt, Cemal Reşit Rey ve Vedat Kosal'ın yapıtlarını seslendirdi.

 

Piyanist Aydın Karlıbel'den Belgesel Niteliğinde Bir CD

 

Piyanist ve besteci Aydın Karlıbel tarihi marşları piyanonun zengin tınılarıyla seslendirmiş. Tuşları büyük bir ustalık ve kıvraklıkla kullanan sanatçı zaman zaman orkestra boyutları yaratmış. Hani kitaplar vardır ilk sayfasını bir okumaya başlayıp bir türlü elinizden düşüremezsiniz ya, Aydın'ın marşlarını bir dinlemeye başladınız mı CD'nin sonuna gelmeden bırakamıyorsunuz. Sanatçı, marşların gerektirdiği kesin ritimleri piyanonun vurma çalgı özelliğinde sergilediği kadar şarkısal anlatımı da özgün müzikalitesinde yansıtıyor.Osmanlı döneminde her padişah tahta çıkınca kendisi için yeni bir ulusal marş besteletirmiş.

Herhalde bu marşın bir simge olduğu ve uluslararası bir dil konuşması gereği düşünüldüğünden Avrupa'nın ünlü bir bestecisine ısmarlanırmış. CD'de yer alan marşların bazıları bu amaçla yazılmış. Örneğin V.Mehmet Reşat'ın tahta çıkması münasebetiyle Saint Saens'a bir marş ısmarlanmış; sonradan kullanılmamış ama "Türk Marşı" olarak tarihe geçmiş. Bu yapıtın ilk kez Aydın tarafından plağa alınması da ayrı bir tarihi değer taşıyor. Bazıları da Osmanlı sefirlerinin bestecilerle kurdukları dostluk sonucu ünlü besteciler tarafından sefirlere adanmış marşlar. Örneğin Viyanalı vals ustası (oğul) Johann Strauss'un Avusturya sefiri Ahmet Fethi Paşa için yazdığı "Havaifişekler" adlı vals dizisi gibi.

Ayrıca Beethoven'ın ve Mozart'ın Türk marşları da bu albüm içinde yer alıyor. Donizetti Paşa, Sultan Abdülmecit için bir Mecidiye marşı bestelemiş, yirmi iki yıllık saltanatı sürecinde milli marş olarak kullanılmış. Franz Liszt 1847'de İstanbul'a gelerek konserler verip sarayda huzura kabul edildiğinde Donizetti Paşa ile tanışmış; Donizetti'nin var olan marşı üstüne "Büyük Parafraz"ı bestelemiş, böylece o da Abdülmecid'den bir nişan almış. Bu CD'de hem Donizetti'nin özgün marşını, hem de Liszt'in kendi piyano ustalığına göre zenginleştirdiği parlak marşını dinleyebiliyoruz. "Piyano için Bir Türk Tarihi Albümü" başlığını taşıyan CD, makamlardan esinlenme modal yapıda mehter yürüyüşünün ritmik yansımalarıyla kimi hüzünlü kimi coşkulu karakterde kısacık parçaları içeriyor. Reşit Erol'un prodüktörlüğünde hazırlanan çalışma, Kalan Müzik'ten piyasaya çıkmış.

 

 

Aydın Karlıbel'in CD'sini dinlerken bir yandan da Vedat'ın ölümünden sonra yayımlanan kitabı "Osmanlı'da Klasik Batı Müziği"ni karıştırıyorum; Osmanlıların klasik Batı müziği ile ilk ilişkilerini, 18. yüzyılda saraya çalgı müziğinin girişini, ilk kez bir Mevlevi ayininin çokseslendirilişini, Naum Tiyatrosu'ndaki yabancıların görkemli operalarını, ilk Türkçe operanın 1848'de Hayrullah Efendi tarafından yazılışını, 1872'den sonra Aida gibi nice ünlü operanın Paris'ten önce İstanbul'da sahneye konulduğunu anlatıyor. Osmanlı'da Batı müziğine merak saran ve bu eğitimi alan hanedan üyelerine ve özellikle V.Murat'ın bestelerine değiniyor. Liszt'in İstanbul konserlerinin perde arkasını da bu kitaptan ayrıntılarıyla öğreniyoruz. Nota örnekleriyle, renkli resimlerle donatılarak Ayşegül Atmaca'nın editörlüğünde sunulmuş bir çalışma."

Evin İlyasoğlu, Allegro Köşesi, Cumhuriyet Gazetesi 5 Haziran 2002, Çarşamba

 

Fazıl Say'dan 1000 Konser

Dünyaca ünlü piyano sanatçısı Fazıl Say, "İstanbul Okullarında 1000 Konser" projesi kapsamında ilköğretim ve lise düzeyindeki öğrencileri klasik müzik ile tanıştırmayı ve sevdirmeyi hedefliyor. Say, "Öğrenciler okullardan sanatları öğrenmeden mezun oluyor" dedi. Say, projesini 2003 yılında yaşama geçirmeyi planladığını kaydetti.

Paul Griffiths'den Amerikan Orkestralarının Repertuar Seçimlerine Veryansın

The New York Times gazetesinin 2 Haziran Pazar günkü nüshasında Paul Griffiths imzasıyla çıkan yazıda günümüz orkestralarının tektipleşen repertuar anlayışı çok etkili bir dille eleştiriliyor. Daha önceki bir haberimizde yer verdiğimiz, Sir Thomas Allen’ın RPS ödül töreninde söyledikleriyle benzerliklerin bulunduğu yazısına Paul Griffiths, ABD’nin önde gelen üç orkestrasının önümüzdeki sezon konser programlarına aldığı ortak bir yapıttan söz açarak giriyor. Lorin Maazel/New York Filarmoni, Esa Pekka Salonen/Los Angeles Filarmoni, Christoph Eschenbach/Philadelphia Orkestrası....Bu üç orkestra ve üç müzik direktörünün ortak özelliği ne olabilir? Söyleyelim; bu üç şef de önümüzdeki sezonda orkestralarını Shostakovich’in 5. senfonisinde yönetecekler. “Bu ne talihsiz benzerlik böyle” diye bir ah çekiyor Griffiths ve Chicago Senfoni’yi bırakın beşinci senfoniyi, bestecinin hiçbir yapıtını 2002-2003 sezonunda çalmayacağı için neredeyse kutluyor. Cleveland Orkestrası ise övgüden nasibini alamayan “meşhur” topluluklardan çünkü onlar da Blossom Festivalinde icra etmek üzere aynı yapıtı programlarına almış durumdalar.

Peki Paul Griffiths’in Shostakovich’e veya onun beşinci senfonisine karşı bir nefreti mi var? Hayır, aksine Griffiths bestecinin 1937 tarihli yapıtının günümüzde de sıkça çalınmasından yana, yapıtın bugünün insanına da hitap ettiğini, yeni sorular ortaya attığını düşünüyor Griffiths ama Shostakovich’in beşinci senfonisi onun için sadece bir simge.

Peki neyin simgesi? Amerikan orkestralarının(siz buna dünya orkestralarının da diyebilirsiniz) işin kolayına kaçan, serüvenden uzak, birbirini fena halde taklit eder hale gelen konser programlarının...

“Hadi” diyor Griffiths, “New York ve Philadelphia Orkestraları beşinci senfoniyi çaldıkları gece çok yeni çağdaş müzik yapıtları da sunacaklar, biri Knussen’in keman konçertosunu diğeri de Penderecki’nin Adagio başlıklı yapıtını çalacak. Peki Los Angeles Filarmoni ne yapacak? Orkestranın Shostakovich’in beşinci senfonisiyle birlikte icra edeceği diğer yapıt Dvorak’ın Çello Konçertosu!.. “Tamam, yapıt olağanüstü güzellikte olabilir, dinleyici o gece unutulmaz bir icra dinleyebilir ama buna 'iyi bir program' diyebilir miyiz?" diye sormuş Griffiths.

“Peki nasıl olmalıydı?” sorusunun cevabını da şöyle vermiş yazarımız: Shostakovich’in beşinci senfonisinin çalınacağı akşam yine aynı dönemden başka bir Rus bestecisinin, Stalin’in hışmına uğramamış ve daha az tanınan örneğin Gavriil Popov’un birinci senfonisi uygun bir tercih olabilirdi. Beşinci senfoniden birkaç yıl sonra ve çok daha farklı bir çevrede yazılmış olan Stravinsky’nin Do majör senfonisi de iyi bir seçim olabilirdi. Alfred Schnittke, Sofia Gubaidulina veya daha az bilinen Galina Ustvolskaya, Valentin Silvestrov gibi besteciler de seçilebilirlerdi o akşam için Griffiths’e göre. Şüphesiz halk yığınlarına seslenebilmek, ulusal bir akım doğurmak yolunda parti tarafından yönlendirilmek olgusu Rusya’ya has değil, aynı şeyleri yaşayan ama şüphesiz başka kılıklar altında benzer deneyimlerden geçen örneğin Roy Harris veya Aaron Copland gibi ABD’li besteciler var. Örneğin Walter Piston’ın birinci senfonisi Shostakovich’in senfonisiyle aynı yaştadır. Griffiths’in alternatifleri tükenmiyor. Beşinci senfoniyi yine aynı dönemde yazılmış ama kuşkusuz ondan çok daha farlı kültür çevrelerine ait yapıtlarla birlikte seslendirmek de mümkündü ona göre, Varese’nin Ecuatorial’i veya Carl Ruggle’ın Sun Treader’ı gibi.

Özetle Paul Griffiths orkestralara hitaben : “Programlarınız daha yaratıcı olsun, sade suya tirit gitmekten vazgeçin, konserleriniz ortaya yeni sorular atsın, kırk yıldır çalına çalına temcit pilavına dönen repertuarları bir kenara bırakın, ufuk açıcı kombinasyonlara doğru yelken açın” demek istiyor...Bakalım bu etkili çığlık yankı bulacak mı?

Azmin Zaferi : Thomas Quasthoff

42 yaşındaki Alman opera sanatçısı bas bariton Thomas Quasthoff müzik çalışmalarına Hanover’de başlamış ve 1988’de ARD yarışmasından başlayarak aldığı birincilikler sonucu zirveye tırmanmış günümüzün en önde gelen opera sanatçılarından birisi. Şarkıcılık kariyerinin yanısıra 1996’dan beri Almanya’daki Detmold Müzik Akademisinde şan profesörü. Hocalık yönünü çok önemsiyor Quasthoff, bakın Norman Lebrecht’e âmâ şarkıcı Andrea Bocelli hakkında 2000 yılında ne demiş :

“Andrea Bocelli opera şarkıcısı değildir. Pavarotti’nin onu neden varisi ilan ettiğini hala anlayabilmiş değilim. Ne demek oluyor bu? Nerede yaşıyoruz biz? Nitelik nerede kaldı? Büyük şefler bu adamla niye operalar kaydediyorlar? Ben şan eğitiminin ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu bilen bir eğitimci olarak söyleyebilirim ki Bocelli opera sanatçısı değildir.”

Buraya kadar her şey iyi güzel ama Quasthoff’ta olağanüstü yeteneği dışında ilgi uyandıran bir şey daha var, o da fiziği. O bir engelli. Annesi ona hamileliği sırasında sonradan yasaklanan thalidomide adlı ilacı kullandığı için Quasthoff sakat doğmuş. Şimdi de boyu 1.34, kolları yok, iki elinde toplam yedi parmağı var, sahnede özel yapım podyuma çıkıp söylüyor. Quasthoff bugüne kadar hiç opera sahnesine çıkmadı hep resitaller verdi. Çok teklif gelmiş ama hiçbirini kabul etmemiş. Nedeni biraz yürek burkan cinsten. Teklif olarak ya Verdi’nin kambur Rigoletto’su ya da Wagner’in cüce Alberich’i sunulmuş kendisine. Ama orkestra şefi Simon Rattle, Quasthoff’un olağanüstü vokal yeteneğini sonunda opera sahnesine taşıması için onu ikna etmiş durumda. Sanatçı 2003 yılındaki Salzburg Festivali’nde sahneye konacak Rattle’ın yöneteceği Beethoven’ın Fidelio’sunda Don Fernando rolünde söyleyecek sonra da ver elini Viyana ve orada da Wagner’in Parsifal’indeki Amfortas rolünde sahneye çıkacak….Opera şarkıcısı olmak gibi bir hırsı olmadığını söylemiş bir röportajda ama günün birinde bir Wotan rolü niye olmasın? “Tabi olabilir” demiş “Ama 4-5 yıl sonra ve sahnede değil stüdyoda…Hiçbir şeyi zorlama taraftarı değilim çünkü sanatımı 60 yaşına kadar sürdürmek istiyorum.” Quasthoff kendisinin engelliler için bir kahraman gibi lanse edilmesinden rahatsız. “Ben engelli bir yaşam sürmüyorum ki” diyor: “Her istediğimi yapabiliyorum. Hatta çok güzel, uzun boylu bir kız arkadaşım var.” Kız arkadaşı da kendisi gibi şan hocası ve Quasthoff’un turnelerinde sürekli yanında bulunuyor. Quasthoff artık bir Deutsche Grammophon firması sanatçısı. Geçtiğimiz ay Alman opera aryalarından oluşan yine başarılı bir CD'si yayımlandı.

Ayrıca bkz. Milliyet Sanat Dergisi'nin Mayıs 2002 sayısında Zeynep Aksoy çevirisiyle yayımlanmış yazı

Thomas Quasthoff'un  web sitesini ziyaret etmek için tıklayınız

Angela Gheorghiu'nun Menajeri Levon Sayan Ünlü Sopranonun Kaprislerinden Bıktığını ve Sanatçıyla Bundan Böyle Çalışmayacağını Açıkladı

 

Opera dünyasının rüya çifti karı koca soprano Angela Gheorghiu ve tenor Roberto Alagna’nın rol aldığı Tosca operasının sinema filmi versiyonu geçtiğimiz günlerde Londra’da gösterime girmişti. Filmin soundtrack albümü diyebileceğimiz CD kaydı ise 2001’in Kasım ayında piyasaya sunulmuş ve çok beğenilmişti.

Alagna-Gheorghiu çifti operanın rüya çifti, “dream couple” olarak biliniyorlar ama belki evliliklerinin ilk zamanları için bu söz konusu olabilir. Şimdilerdeyse çiftin sanatları söz konusu olduğunda haklı olarak yere göğe sığdırılamıyorlar-ikisi de tekil olarak günümüzün en iyi opera sanatçıları arasında, bir araya geldiklerinde ise mükemmel bir uyum sergiliyorlar ama birlikte çalıştıkları yöneticilere, yönetmenlere ve rol arkadaşı sanatçılara karşı sergiledikleri kaprisler-artık ayyuka çıkan söylentilere göre- dayanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. Soprano Gheorghiu’nun çoktandır lakabı bile var: “La Draculette” Ayrıca onlarla Paris’te birlikte çalışan yönetmen Jonathan Miller da bir süre önce ikiliyi “Operanın Bonnie and Clyde’ı ilan etmiş durumda. Geçenlerde sanatçının menajeri Levon Sayan bir açıklama yaparak bundan böyle Gheorghiu ile çalışmasının mümkün olmadığını söyledi. “Normal insanlarla çalışmak istiyorum, artık bıkmış durumdayım” diye açıklama yaptı medyaya. Sayan ayrıca çiftin tenor tarafı Alagna’nın da menajeri ama ona kalırsa Alagna çok daha uyumlu bir insan. Gheorghiu’nun da eskiden öyle olduğunu ama şöhrete kavuştuktan sonra değiştiğini söylemiş Sayan demecinde. Bugün 38 yaşında olan Sicilya asıllı Fransız Alagna ile 37 yaşındaki Romen Gheorghiu 1996 yılında Metropolitan’ın sahne arkasında zamanın New York Valisi Rudolf Giuliani'nin kıydığı nikahla evlenmişler. Birlikte doldurdukları ilk kayıt EMI firması için 1996 Nisanında yaptıkları bir düet albümü, çiftin ilk komple opera kaydı ise 1997’de piyasaya çıkan Puccini’nin az duyulan La Rondine operası. Sonra ardı ardına, birlikte rol aldıkları Il Trittico, Romeo ve Juliet, Manon, Werther, La Boheme ve en son Tosca gibi hepsi de gerçekten çok başarılı komple opera kayıtları yaptılar. Roberto Alagna’nın çok güçlü ve güzel lirik tenor sesi var, Gheorghiu da yine güzel ve güçlü sesi, yorumu ve oyunculuğu ile Callas’ı hemen akla getiriyor. Zaten sanatçı en çok Callas’la kıyaslanıyor günümüzde. Demek benzeyeceksem tam benzeyeyim diye düşünmüş olacak ki Gheorghiu, Callasvari huysuzluklarla görüldüğü üzere çevresindekileri canından bezdirmiş durumda.

Çılgın Hayırseverler!..Biri 105 Steinway Piyanoyu Bedavaya Diğeriyse 50 Milyon Dolar Tutarındaki Stradivarius'ları Yarı Fiyatına Bağışlıyor

Amerika Birleşik Devletleri'nde-coğrafyası ve zenginliğiyle koşut olarak-her şeyin en büyüğünü, en görkemlisini görmek mümkündür diye biliriz. İşte Amerikan müzik dünyasında geçtiğimiz aylarda yaşanan iki bağış olayı bu kanıyı doğrular nitelikteydi. Bahsedeceğimiz ilk Amerikalı hayırsever Oklahoma McAlester'dan geliyor."First National Bank of McAlester"ın Yönetim Kurulu Başkanı Wanda Bass, Oklahoma Üniversitesi'ne tam 105 adet Steinway piyano  bağışladı. Bass, Steinway and Sons firmasının, kurulduğu 1854'den bu yana bir defada aldığı en yüksek miktardaki bu siparişin bedeli olan 2.1 milyon $'ı Oklahoma Şehir Üniversitesi'ne teslim etmiş durumda. Wanda Bass ve kaybettiği kocası Clark Bass 1996 yılında da yine aynı üniversiteye iki tane Steinway tam kuyruklu piyano bağışlamışlar. "Piyanist olmasa bile çalgısı ne olursa olsun her öğrencinin bir piyano eşliğinde çalışması gerekir. Öğrencilerin piyanolarını gördüklerinde ne kadar sevindiklerini anlatamam. Bu, yaşamım boyunca beni en mutlu eden olaylardan biri oldu." demiş Bass. İşkadını Wanda Bass'ın Oklahoma Üniversitesi'ne bağışladığı Steinway'ler arasında her biri 89.600 $'lık üç tam kuyruklu piyano ve 79 tane profesyonel konsol piyano bulunuyor. Bağışın içerisinde ayrıca mücevher değerindeki el yapımı piyanoların bakım ve tamiratı için 400.000 $'lık bir pay ayrılmış durumda.

İkinci inanılmaz bağış öyküsü yine ABD'den ve bu kez New Jersey'den geliyor. Kolleksiyoner Herbert Axelrod ve karısı Evelyn Miler Axelrod, New Jersey Senfoni Orkestrası'na 30 Haziran'a kadar süre verdi. Ne için mi? Karı koca Acelrod'lar, Sradivarius ve Guarnerius del Gesu yapımı kemanlardan oluşan 43 parçalık milyon dolar değerindeki koleksiyonlarında bulunan on beş kemanı New Jersey Senfoni Orkestrası'nın birinci keman grubu üyelerine piyasa değeri olan 50 milyon doların yarısına verecekler ve orkestra yönetiminin ayağına kadar gelen bu fırsatı kaçırmaması için 25 milyon doları 30 Haziran'a kadar bulup buluşturmasını bekliyorlar. Bu benzeri az görülebilecek satış gerçekleşecek olursa New Jersey Senfoni Orkestrası ülkedeki bütün senfoni orkestraları içerisinde bu sayıda Stradivarius ve Guarneri del Gesu kemanlar barındıran tek topluluk olacak.

Axelrod, Orkestranın 25 milyon doları finanse edebilecek bir sponsor bulabilmesini umuyor. Her kim olacaksa bu sponsor 25 milyon doları bastırıp Axelrod'dan enstrümanları satın alacak ve sadece New Jersey Orkestrası kemancılarına 1o yıl boyunca kullandırıp 2012'de yine aynı bedelden satışı gerçekleştirecek ve parasını alacak. Bu durumda orkestra için yapacak iki şey kalıyor : Acilen sponsor bulmak ve on yıl içinde 25 milyon dolar toplayabilmek...

 

Kronos Dörtlüsü Kuruluş Yıldönümü Kutlamaları İçin 30 Yaşın Altında Besteci Arıyor

Geniş ve türlerarası repertuarıyla ün yapmış günümüzün önde gelen yaylı çalgılar gruplarından Kronos Dörtlüsü seneye 30. kuruluş yıldönümünü kutlayacak. Dörtlü bu amaçla ilginç bir proje başlattı ve 30. yaşı şerefine 16 Ağustos 1972 ve sonrasında doğmuş bestecilere oda müziği yapıtları sipariş etmeye karar verdi. Seçilecek bestecinin, Kronos için yazacağı yaylı çalgılar dörtlüsünü gruba en geç 1 Mart 2003 tarihine kadar teslim etmesi isteniyor. Dörtlünün kurucusu ve lideri olan David Harrington, New Hampshire'daki Dartmouth Koleji bünyesinde bulunan Hopkins Center ile ortaklaşa giriştikleri bu projenin grubun felsefesiyle çok iyi örtüştüğüne inanıyor. Müzikte artık her şeyin denenmiş olduğu savını öne sürenlere karşı çıkan Harrington, bu savın aksine en güzel müziğin henüz hiçbir yerde yazılmadığını ve yorumlanmadığını ve bunu birgün gerçekleştirmek istemenin bir müzisyen için en büyük meydan okuyuş anlamına geldiğini söylüyor. Harrington 1973'ten bu yana müziğin hemen bütün türlerinde yapıt vermiş bestecilerle çalıştıklarını ve yapıtlarını yorumladıkları bestecilerde en önem verdikleri şeyin "kendine özgü ses" olduğunu söylemiş bir röportajında. Harrington 1973'te ilkin George Crumb'ın "Black  Angels" adlı yapıtını radyoda bir geceyarısı dinledikten sonra müzikte ne yapmak istediği kafasında şekillenmiş. "Bütün yaşamımı değiştiren çok sevdiğim bir yapıttı. O güne değin hep peşinden koştuğum ve hep çalmak istediğim müzikti sanki Crumb'ın 'Black Angels' adlı yapıtı." 30. kuruluş yıldönümü vesilesiyle müzikte yeni sesler yeni soluklar arayan Kronos Yaylı Çalgılar Dörtlüsünün "Kronos Under 30" adını verdiği projesi hakkında geniş bilgi almak için  http://www.kronosquartet.org/under30/under30.htm adresini ziyaret etmeniz önerilir.

 

 

 

 

Klasik Gitarın Babası Andrés Segovia İçin Ölümünün 15. Yıldönümünde Deutsche Grammophon Firmasından 4 CD'lik Albüm Yolda

Efsanevi İspanyol gitarist Andrés Segovia'nın bugüne kadar CD formatında yayınlanmamış kayıtlarının da içinde bulunduğu 4 CD'den oluşan albüm 11 Haziran 'da Deutsche Grammophon firması tarafından piyasaya sürülecek.

1893-1987 yılları arasında yaşamış, müzik tarihinin en büyük gitaristi olarak anılan sanatçı, gitarı diğer klasik müzik aletleri arasında saygın bir konuma yükseltmiş ve enstrümanın repertuarını alabildiğine genişletmişti. Günümüzün birçok klasik müzik gitaristini olduğu kadar caz ve pop gitaristlerini de etkilemiş olan sanatçının günümüzde CD ortamına aktarılmış çok başarılı kayıtları bulunuyor. Deutsche Grammophon firması ise sanatçının 15. ölüm yıldönümünde onun anısına 4 CD'den oluşan "The Segovia Collection" adını verdiği bir albüm hazırlıyor. Bu albümde İspanyol sanatçının 1950'li ve 60'lı yıllarda Amerikan Decca firması için doldurduğu kayıtlar yer alacak. Albümde dinleyebileceğiniz yapıtlar Segovia'nın repertuarındaki iki önemli alandan seçilmiş : İçlerinde kendisine adanmış olanların da bulunduğu İspanyol bestecilerin ve ayrıca Johann Sebastian Bach'ın yapıtları. Yaklaşık beş saatlik kayıt içeren albümün bir saatlik kısmı Segovia'nın bugüne değin CD'ye aktarılmamış icralarından oluşuyor. En son ses teknolojisi ile yeniden işlenen kayıtlara ayrıca nadir fotoğraflardan ve yazılardan oluşan bir kitapçık da eşlik edecek.

ABD'li Ünlü Kemancı Joshua Bell Berlin Filarmoni Orkestrası İle Birlikte İlk Kez Konsere Çıktı

Genç neslin ünlü kemancılarından Grammy ödüllü Joshua Bell geçen hafta içinde ilk kez Berlin Filarmoni Orkestrası eşliğinde sahneye çıkarak William Walton 'ın keman konçertosunu seslendirdi. Orkestra eşliğinde üç gece boyunca sahneye çıkan Joshua Bell'in bu konserleri on gün önce kaybettiği babasına adadığı bildirildi. Joshua Bell Berlin'deki konserlerinde yakınlarda satın aldığı "Gibson ex Huberman" lakaplı Stradivarius kemanını kullandı. Berlin basını tarafından övgü dolu eleştiriler toplayan konserlerde orkestrayı İngiliz şef Roger Norrington yönetti. Efsanevi kemancı Jascha Heifetz tarafından İngiliz besteci William Walton'a ısmarlanan keman konçertosu keman dağarının güç yapıtlarından biri olarak biliniyor.

Berlin Filarmoni Orkestrası'nın Şef Mariss Jansons Yönetiminde İstanbul Aya İrini Müzesinde Verdiği Konser DVD Formatında Piyasaya Çıktı

Hector BERLIOZ (1803 - 1869)
Symphonie Fantastique  Op. 14 (1830)
Franz Joseph HAYDN (1732 - 1809)
Symphony No. 94, Hob.1: The Surprise (1791)
Wolfgang Amadeus MOZART (1756 - 1791)
Flute Concerto No.2, K314 (1778)

Emmanuel Pahud (flüt), Berlin Filarmoni Orkestrası / Şef : Mariss Jansons
Kayıt Yeri ve Tarihi : Aya İrini Kilisesi, İstanbul  1 Mayıs 2001 
EURO ARTS TDK 10 5122 9 DV-EUC01 DVD [104 dakika (ana program) + 30 dakika ekstra görüntüler]

Berlin Filarmoni Orkestrası'nın 1991 yılından beri her Mayıs ayının birinci günü Avrupa'nın önde gelen bir şehrinde verdiği Europa Konzert dizisinin 1 Mayıs 2001 tarihli olanı İstanbul Aya İrini Müzesinde gerçekleşmişti. İstanbul'da iki konser veren Mariss Jansons yönetimindeki Berlin Filarmoni Orkestrası'nın bu konserlerinin video kaydı geçtiğimiz aylarda TDK firması tarafından piyasaya sürüldü. Böylece ilk kez İstanbul'da düzenlenmiş bir klasik batı müziği konseri DVD formatında müzikseverlere sunulmuş oluyor. Orkestra İstanbul konserinde Joseph Haydn'ın 94 numaralı "Sürpriz" senfonisini, Wolfgang Amadeus Mozart'ın KV 314, 2 numaralı flüt konçertosunu ve son olarak Hector Berlioz'un op.14 Symphonie Fantastique adlı yapıtını seslendirdi. Mozart'ın flüt konçertosunda solist olarak ünlü flütçü Emmanuel Pahud yer aldı. Çok başarılı geçen ve DVD kaydı da genel olarak övgü dolu eleştiriler alan konserin unutulmaz anları arasında Aya İrini'nin o gün tıklım tıklım dolu olmasına karşın sağlanabilen derin sessizlik ortamında flütçü Pahud'nün Mozart'ın konçertosunda seslendirdiği kadansların büyüsü ayrıca Hector Berlioz'un Symphonie Fantastique adlı eserinin Jansons'un dinamik yönetimiyle dinleyiciyi coşkunun doruğuna yükselten finali...DVD kaydında konserin yanısıra, konserin hazırlanış sürecini yansıtan arkaplan görüntüleri ve ayrıca İstanbul üzerine çok hoş bir dokümanter film de yer alıyor.

Almanya Ukrayna'ya 5000 Parçalık Bach Arşivini Geri Vermesinden Dolayı Resmen Teşekkür Etti

Alman Hükümeti geçtiğimiz hafta içinde Ukrayna'ya, İkinci Dünya Savaşı sırasında Berlin'den kaçırılan Bach ailesine ait yazmaları iade etmesinden dolayı teşekkür etti. 5,120 parçadan oluşan arşiv, 1943'den günümüze kadar Ukrayna'nın başkenti Kiev'de tozlu raflarda keşfedilmeyi bekliyordu. Harvard Üniversitesinden müzik profesörü Christoph Wolff 20 yıllık araştırmasının sonunda arşivi 1999'da Ukrayna'da keşfetti ve Ukrayna hükümetini arşivin önemi konusunda uyardı. Ukrayna Devlet Başkanı Leonid Kuchma da görüşmeler sonrasında arşivin Almanya'ya iade edileceğini duyurmuştu. 5000 parçalık yazmalar arşivi Berlin'de 1791 yılından beri faaliyet gösteren Berliner Singakademie'nin koleksiyonunun içinde yer alıyordu. İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefiklerin bombardımanından kaçırılan arşiv 1943'te Berlin'den dışarı çıkartılmış daha sonra da Sovyetlerin eline geçmişti. Bach uzmanlarının şimdi harıl harıl üzerinde çalışmalar yaptıkları yazmalar J.S. Bach'ın oğlu Carl Philip Emmanuel Bach'ın evrakından çıkma. Koleksiyonda ayrıca büyük Bach'ın geri kalan 19 oğlundan bazılarına ait ve yine 18. yüzyıl ve erken 19. yüzyıl Alman bestecilerine ait yapıtların orijinal yazmaları da bulunuyor. Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer geçen hafta yaptığı açıklamada Ukrayna Hükümetini bu konuda yaptıkları işbirliği dolayısıyla kutladı. Almanya ve Ukrayna hükümetleri arasında kültür ve sanat ürünlerinin karşılıklı iadesini öngören bir antlaşma bulunuyor.

Paris'te Iannis Xenakis Günleri

2001 yılında yaşama veda eden Yunan asıllı Romanya doğumlu Fransız çağdaş besteci Iannis Xenakis doğumunun sekseninci ve ölümünün birinci yıldönümünde Paris'te konserlerle anılıyor. 23 Mayıs'ta Maison de Radio France'da düzenlenen konserde dokuz  ülkeden Xenakis'i tanıyan 15 bestecinin yapıtlarına yer verildi. Yunan Kültür Bakanlığı'nın önerisiyle düzenlenen ve UNESCO tarafından desteklenen konserde yapıtları sunulan bestecilerden François-Bernard Mâche, Jean-Claude Risset ve Thierry Pecou Fransız, Georges Aperghis ise tıpkı Xenakis gibi yarı Fransız yarı Yunan. 29 ve 30 Mayıs'ta Théâtre du Châtelet'de düzenlenecek konserlerde ise bu kez Xenakis'in 14 yapıtı seslendirilecek. Ücretsiz  izlenebilecek bu konserlerde Orchestre du Luxembourg, Musicatreize Topluluğu, Maîtrise de Radio France ve şarkıcı Spykos Sakkas, Xenakis'i yorumlamak üzere sahneye çıkacaklar. Fransız besteci Pascal Dusapin tarafından bir filozof olarak tanımlanan Xenakis yine Dusapin'in sözleriyle gerçek, muazzam, nadir ve kusursuz gerçekliğin peşinden koşan bir sanatçıydı. 19 Mayıs 1922'de Romanya'da Yunan ana babadan doğan Xenakis 4 Şubat 2001'de Paris'te ölmüştü. Xenakis Romanya doğumlu ve Fransa vatandaşı olmasına rağmen Yunanistan bağını hiçbir zaman unutmamış ve Yunan tarihini yapıtlarında yer yer işlemişti. Anne babası 1932'de Yunanistan'a dönen besteci orada inşaat mühendisliği okumuş daha sonra da Paris'e giderek orada ünlü mimar Le Corbusier'nin ekibine katılmıştı. İlk yapıtı Metastaseis 1954'te ortaya çıkan Xenakis'in tüm yapıtları matematik, elektronik müzik ve folk müzik öğeleri barındırır.

Daniel Barenboim'den Berlin Yönetimine Uyarı : "Staatsoper Dökülüyor, Derhal Önlem Alın"

Berlin'deki "Staatsoper Unter den Linden"in sanat yönetmeni Arjantin doğumlu İsrailli orkestra şefi Daniel Barenboim federal hükümetin önlem almaması halinde artık neredeyse dökülen opera salonunun yorumcular ve izleyicilerin güvenliğine yönelik tehlike yaratabileceğini söyledi. Barenboim yaptığı basın toplantısında "Doktor çağrıldığında vakit geçmiş olabilir" dedi.

Staatsoper'de sahneye konan Mozart'ın Don Giovanni operasının bir temsili sırasında sahnedeki yıllanmış hidrolik asansörlerden birinin dekorun bir parçasını koparıp aşağı düşmesinden dört gün sonra uyarısını basın önünde yapan Barenboim geçen Eylül ayında federal hükümetin operaya daha fazla fon ayıracağı sözünü aldıktan sonra kurumla kontratını 2007'ye kadar uzatmıştı. 1992 yılından beri Unter den Linden bulvarı üstündeki Berlin'in bu en prestijli operasının sanat yönetmenliğini yürüten Barenboim yetkililerle yaptığı pazarlıkta orkestradaki en iyi elemanlarının düşük maaşlar yüzünden ayrılmalarının söz konusu olduğunu ve bu yüzden şartlar iyileştirilmedikçe kontratını yenilemeyeceğini bildirmişti. 18. yüzyıldan kalma bir binada faaliyet gösteren Berlin Staatsoper en son 1986'da yenilenmesine rağmen Barenboim'e göre hala "tehlike yaratıyor". Opera yönetimi salonun çağdaş standartları yakalayabilmesi için 100 milyon Euro harcanması gerektiği yolunda rapor vermiş durumda. Berlin federal yönetimi ağır borç yükü altında bulunmakla birlikte şehri dünyanın en önemli sanat merkezlerinden biri yapma hedefi de güttüğünden Staatsoper'in pek yakında kapsamlı bir yenilemeye tabi tutulması bekleniyor.

Sir Colin Davis'in İki Grammy Ödüllü Berlioz'un "Les Troyens" Operası Kaydında Türk Tenor Bülent Bezdüz de Rol Aldı

Mersin Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı tenor Soner Bülent Bezdüz, Sir Colin Davis'in Londra Senfoni Orkestrası, Korosu ve aralarında tenor Ben Heppner, soprano Michelle DeYoung gibi yıldız isimlerin de bulunduğu solist sanatçılarla birlikte doldurduğu Hector Berlioz'un Les Troyens (Truvalılar) operası kaydında "Helenus" rolünü üstlendi. Orkestranın kendi markası olan "LSO Live" (4 CD - LSO0010)dan piyasaya çıkan CD kaydı bu sene "En iyi Klasik Albüm" ve "En İyi Opera Kaydı" dallarında iki Grammy ödülü kazanmıştı. Operanın kaydı Londra'daki Barbican Centre'da 30 Kasım - 9 Aralık 2000 tarihleri arasında yapılan konser kayıtlarından oluşuyor. Tenor Soner Bülent Bezdüz, kariyerinin ilk yıllarında Polonya'nın Lödz kentinde Roman Werlinski ile birlikte çalıştı. Daha sonra Ankara Gazi Üniversitesi Müzik Fakültesi'ne giren Bezdüz, mezun olduktan sonra Mersin Operası'na girdi. 1995 yılında katıldığı 1. Leyla Gencer Şan Yarışması'nda Avrupa Birliği destekli "Leonardo da Vinci" bursunu almaya hak kazandı ve bunun üzerine Manchester'da bulunan "The European Opera Centre(Avrupa Opera Merkezi)"ne gitti. Buradaki eğitimini 1997'de tamamlayan sanatçı Mozart'ın Lucio Silla operasının İngiltere, İrlanda ve Danimarka'da Brigitte Fassbaender tarafından sahnelenen temsillerinde rol aldı. 1998-99 sezonunda Fransa'daki CNIPAL (Centre National d'Insertion Professionnelle d'Artistes Lyriques)'deki kurslara katılıp burada Fransız Kültür Bakanlığı bursu ile Profesyonel Sanatçı Master’ı yapan Bezdüz'ün  uluslararası kariyeri bu tarihten sonra ivme kazandı. Ayrıca 1999 Paris Şan Yarışması'nda aldığı ikincilik ödülü sanatçının bir çok opera kurumu ile temasa geçmesini sağladı. Sir Colin Davis'in yönettiği Londra Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirilen Bizet'nin Carmen operasında rol alan Bezdüz daha sonra aynı şef ve toplulukla Verdi'nin Otello ve Berlioz'un Benvenuto Cellini operalarında görev aldı. Ayrıca Antalya'daki Uluslararası Aspendos Opera Festivali'nde sahnelenen Verdi'nin La Traviata operasında Alfredo rolüne çıkan sanatçı, Amsterdam, Aix-en-Provence ve Avignon'da çeşitli opera ve resitallerde sahne aldı. Tenor Bezdüz'ün de rol aldığı Şef Riccardo Chailly yönetimindeki Amsterdam Concertgebouw Orkestrası eşliğinde sahnelenen Puccini'nin Gianni Schicchi operası Hollanda'da Yılbaşı Konseri olarak AVRO TV'den canlı olarak yayınlandı.

Puccini'nin Turandot Operasının Luciano Berio Versiyonunun Dünya Prömiyeri Sahnelemesinde Bir Türk Tenor : Bülent Bezdüz

Tenor Bülent Bezdüz, Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da 7-21 Haziran 2002 tarihleri arasında düzenlenecek olan Hollanda Festivali (Holland Festival) programında yer alan Puccini'nin Turandot operası temsillerinde sahne alacak. Hollanda'nın "De Nederlandse  Operası" Puccini'nin tamamlayamadığı bu yapıtını aslında Het Muziektheater için sahneliyor ama Hollanda Festivali'ne özel olarak Amsterdam'daki Oosterpark'ta iki özel açıkhava temsili verilecek. Riccardo Chailly tarafından yönetilecek Kraliyet Concertgebouw Orkestrası eşliğinde sahnelenecek olan Turandot operası aynı zamanda yapıt için, ünlü İtalyan çağdaş besteci Luciano Berio tarafından yapılmış tamamlama versiyonunun dünyadaki ilk sahnelenişi olacak. Bilindiği gibi Puccini, yapıtının son perdesindeki son düet ve final sahnesini sağlığında tamamlayamamıştı. İtalyan bestecinin ölümünden sonra Alfano ve Elkin tarafından bitirilen yapıt günümüze kadar bu ikilinin versiyonuyla sahnelendi. Gerçi Berio versiyonu daha önce yine içerisinde tenor Bezdüz'ün de yer aldığı ekip tarafından Las Palmas ve Tenerife'de seslendirilmişti; ama konser icrası olarak. Dünyada ilk kez, Hollanda Festivali izleyicisi yapıtın  Berio versiyonuyla sahnelenmesine tanık olacak. Tenorumuz Bülent Bezdüz de bu temsillerde " Pong" rolünde sahne alacak. Oosterpark'taki dev ekranlardan iki gece boyunca binlerce izleyiciye serbest bir ortamda sunulacak olan bu dev prodüksiyonda 1000'i aşkın sanatçı ve figüran sahne alırken MPS televizyonu temsilleri canlı olarak ekrana getirecek. Bu temsillerin daha sonra Decca firması tarafından CD olarak piyasaya sunulması bekleniyor.

Bezdüz'ün opera takvimi gelecek yıllarda da yoğun. Sanatçımız, Sir Colin Davis'le birlikte  önümüzdeki sezonlar içinde yine değişik  çalışmalara imza atacak. 2004 yılının Mayıs ayında Davis tarafından yönetilecek Londra Senfoni Orkestrası eşliğinde sanatçının Verdi'nin Falstaff operasında sahne alması bekleniyor. Bezdüz, bunun dışında Köln Operası ile Rodolfo(La Boheme), Opera Lyon’la Cassio(Otello), Anvers Vlaamse Operası ile Alfredo(La Traviata), Minnesota Operası ile Duca(Rigoletto), Londra Senfoni Orkestrası  ve La Scala ile Fenton(Falstaff ) söylemek üzere anlaşmış bulunuyor.

 

Fazıl Say İsviçre'deki Verbier Festivali'nde Ünlü Piyanist Jean-Yves Thibaudet ile Birlikte Mozart Çalacak

Piyanist Fazıl Say, İsviçre'nin kış sporları merkezi olarak bilinen Verbier kentinin dünyaca ünlü müzik festivalinde Mozart ve Kancheli çalacak. 19 Temmuz-4 Ağustos 2002 tarihleri arasında düzenlenen Verbier Müzik Festivali ve Akademisi İsviçre bankası UBS tarafından düzenleniyor. Fazıl Say festival kapsamında 27 ve 29 Temmuz tarihlerinde günümüzün kendisi gibi genç yıldızlarıyla birlikte oda müziği konserlerine çıkacak. Say'la birlikte o gece Salle Medran'da sahne alacak olan diğer sanatçılar; geçen ay İstanbul'da unutulmaz bir konser veren kemancı Ilya Gringolts, bu seneki İstanbul Müzik Festivali'nde Londra Filarmoni Orkestrası eşliğinde sahneye çıkacak olan kemancı Vadim Repin, yine geçen yıl İstanbul'da başarılı bir resital veren kemancı Dmitri Sitkovetsky, viyolacı Yuri Gandelsman, viyolonselci Gautier Capuçon, klarinetçi Sharon Kam ve piyanist Jean-Yves Thibaudet. 27 Temmuz'daki program bütünüyle Mozart'dan oluşuyor. Konserde ilk olarak, Fazıl Say'ın piyanosundan bestecinin KV 331, la majör piyano sonatı dinlenecek, ardından Say dışındaki diğer sanatçılar bestecinin iki oda müziği yapıtını yorumlayacaklar. Konserin son eseri ise Say ve Thibaudet ikilisinin birlikte seslendirecekleri bestecinin KV 448, re majör iki piyano için sonatı. Dört kategoride satışa sunulan konser biletlerinin daha şimdiden üç kategorisi bitmiş bile. Fazıl Say'ın festivalde sahne alacağı diğer konser ise bir iki farklılık dışında yine aynı sanatçıların katılımıyla yapılacak olan,  Gürcü besteci Giya Kancheli'ye ayrılmış bir başka oda müziği konseri ama Say 29 Temmuzda Verbier kilisesinde verilecek konserde bu kez tek başına sahneye çıkacak ve Kancheli'nin solo piyano için "Instead of a Tango" adlı yapıtını seslendirecek. Konserler, bu yaz Fazıl Say'ı İsviçre Alpleri eteklerinde dinlemek isteyenler için kaçırılmayacak fırsatlar gibi gözüküyor.

Staatskapelle Dresden'in Birinci Şefliğine Bernard Haitink'in Getirildiği Resmen Açıklandı …

1964'ten 1988'e kadar Amsterdam Kraliyet Concertgebouw Orkestrası'nın birinci şefliğini yürüten dünyaca ünlü orkestra şefi Bernard Haitink'in Almanya'nın en köklü orkestralarından Dresden Devlet Orkestrası'nın başına getirildiği dün resmen açıklandı. "Sächsische Staatskapelle Dresden" veya Dresden Staatskapelle, kökleri 1548'e kadar uzanan dünyanın en eski orkestralarından biri. Öncelikle kraliyet kutlamaları, dinsel törenler ve festivallerde görev yapması amacıyla kurulmuş, 17.yüzyılın son çeyreğinde halka açık konserler vermeye başlamış ve 1858 yılında abonman usulüne geçmiş köklü bir topluluk. Yüzlerce yıllık tarihinde kimler yok ki!..Heinrich Schütz, Johann Adolf Hasse, Carl Maria von Weber, Richard Wagner, Ernst von Schuch, Fritz Busch, Karl Böhm, Joseph Keilberth, Rudolf Kempe, Franz Konwitschny, Kurt Sanderling ve Herbert Blomstedt bu isimler arasında. Richard Strauss yaşamının 60 yılını hem besteci hem de orkestra şefi olarak toplulukla birlikte geçirmiş. 1992 yılından başlayıp zamansız kaybettiğimiz Nisan 2001'e kadar da orkestranın birinci şefliğini Giuseppe Sinopoli yürütüyordu. Bu arada orkestranın 1991'den beri bir de onur şefi var : Sir Colin Davis. Topluluğu bugüne kadar yönetmiş önemli misafir şefler arasında Herbert von Karajan, Wolfgang Sawallisch, Eugen Jochum, Carlos Kleiber, James Levine, Seiji Ozawa, André Previn, Zubin Mehta, Lorin Maazel ve artık birinci şefliğe getirilen Bernard Haitink de var. Dresden Staatskapelle bugün hem yılda 50 kadar senfoni konseri veriyor hem de Dresden şehrinin Operası Semperoper'de yılda 240 kadar opera ve bale temsilinde görev alıyor. Orkestra bugün, geçmişi ve günümüzde ulaşmış olduğu teknik ve artistik standartlar bakımından Avrupa'nın en prestijli orkestraları arasında Berlin, Viyana ve Concertgebouw'un arasında anılıyor.

1929 doğumlu Bernard Haitink'e gelince...Haitink halen Londra'daki Covent Garden Kraliyet Operası'nın genel müzik direktörlüğünü yürütüyor. Londra'daki görevini bu yaz Antonio Pappano'ya bırakıp Eylül'de 2002/2003 sezonundan itibaren orkestrasının başında görev almak üzere Dresden şehrine gidiyor. Haitink bugün dünyanın en iyi orkestra şeflerinden biri olarak gösteriliyor. Hollanda'lı şefin asıl ününü, memleketinin dünyaca ünlü orkestrası Amsterdam Concertgebuw'un başında geçirdiği 24 yıla borçlu olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu süre zarfında Decca firması tarafından çıkartılan çok sayıda senfonik repertuar kaydının altında imzası bulunan Bernard Haitink/Concertgebouw Orkestrası, birlikteliklerini 1988 yılında noktalamışlardı ve  Concertgebouw, tarihinde ilk kez, kendisini yönetmiş bir orkestra şefine; Bernard Haitink'e "onur şefi" ünvanını layık görmüştü. Haitink'in ardından Amsterdam orkestrasının başına İtalyan şef Riccardo Chailly getirilmişti. Haitink, Concertgebouw'un başında bulunduğu sırada, 1967-1979 yılları arasında (bu seneki İstanbul Müzik Festivali'ne de gelecek olan) Londra Filarmoni Orkestrası'nın birinci şefliğini yürütmüştü. Haitink bu görevleri sonrasında 1994-1999 yılları arasında Avrupa Topluluğu Gençlik Orkestrası'nın genel müzik direktörlüğünü yaptı ve 1995 yılından bu yana da Boston Senfoni Orkestrası'nın birinci misafir şefliği görevini yürütüyor. Haitink senfonik repertuarın yanında opera alanında da çok başarılı çalışmalar yaptı. Londra'daki Covent Garden Opera Kurumunun müzik direktörlüğü görevinin yanısıra sanatçı 1978'den 1988'e kadar da İngiltere'deki ünlü Glyndebourne Opera Festivalinin müzik direktörlüğünü üstlendi. Haitink televizyon ve video için de çok sayıda opera yönetti.

 
  Bugün 12794 ziyaretçi (24049 klik) kişi burdaydı! süper KLASİK MÜZİK SİTESİ -VİOLiNİST-